Hortumcu dediğin Ferrari biner

TMSF tarafından 27 Haziran 09`da satış ilanı edilen araçların tam dökümüne bakıyoruz. Üç adet Ferrari, bir adet Maserati, üç adet Mercedes, iki adet BMW ve bir adet YAT.

Dün bu köşeden TMSF`ye soru sordum: Ağırlıklı olarak 2001 ve son olarak 2003`de banka hortumculuğu yaşandığına göre bu araçlara ne zaman el konuldu? Eğer bu tarihlerde el konuldu ise neden 2009`a kadar bekletildi? Yok, eğer yeni el konuldu ise hortumcularımız namuslu vatandaşın binemediği Ferrari`ye nasıl biniyor?

Aslında sorumun kilidini ikinci şık oluşturuyordu. Yani bu satışa çıkartılan Ferrari`lerin Maserati`nin veya Yat`ın sonradan alınmış olması gerekiyor. O zaman akıllara şu soru takılıyor. Bizim banka hortumcuları devlete milyarlarca borçları bulunurken nasıl Ferrari`ye binebiliyor?

TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) dün bir açıklama yolladı. Araçların arasında Porsche olmadığını ama bu araçlara 2009 yılında el konulduğunu belirtti. Yani bizim hortumcular 2001`den veya 2003`den sonra da meğerse Ferrari Maserati biniyormuş. Hatta yeni yat alabilmişler.

Türk milleti banka hortumlarının faturasını TMSF aracılığı ile milyarlarca liralık iç borçlanma senedi ile yüklendi. Yani banka hortumcularının zararı aslında Türk halkına devredildi. Şimdi TMSF yaptığı tahsilâtlarla bu borcun bir kapatmaya çalışıyor.

Ben aslında şu kritik sorunun cevabını yıllardır arıyordum: TMSF bazı hortumcuların bütün malvarlıklarına el koyarken neden bazıları hâlâ fabrika işletiyor? Bu idare ettikleri şirketler üzerinden kendilerine evler, arabalar, yatlar alabiliyorlar mı? Yani birileri hem Türk Halkının parasını hortumlayıp hem de lüks hayat yaşayabilir mi?

Dün TMSF`den gelen açıklamaya göre hortumculara böyle bir lüks hayat imkânı verilmiyor. Onlara Ferrari, Maserati izni verilmiyor. Zaten bu el konulan araçlar ve yat buna bir örnekmiş.

Devlete ve millete milyarlarca lira borcu olanlar aslında kapıcıya, çaycıya veya bir başka kişi üzerinden bu araçları alıyorlarmış. Aynı ev el konulup satıldıktan sonra yine aynı kişi o evde oturabiliyormuş. Çünkü ihaleden de yine hortumcu evi, arabayı alıyormuş.

Şimdi aklıma ABD`den Bernard Madoff geliyor. Sadece aylar öncesinden piyasayı 70 milyar dolar dolandırdığı ortaya çıkmıştı. Oysa adam birkaç gün önce 150 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Düşünün ki ABD`de dolandırıcı 150 yıl hapis cezası yerken bizimkiler Ferrari ile dolaşıyor. İşte bu sisteme şapka çıkartılır.

Hani hiç alakası olmayacak ama yine de belirteyim. Aslında biz bunu hak ediyoruz. Çünkü biz hortumcu ile aynı anda onun küçük hissedarını da yok ettik, servetlerine el koyduk. Bugün halka açık birçok şirket hortumcular yüzünden devlet tarafından el konuldu.

Ortaya çıkıp `burası borsa` diyerek milletin hak ve helal mallarını gasp ettiler. Düşünsenize bir Etibank olayını: Bankanın hissedarı Sabah Gazetesi`nde sonradan yer alabilirken Etibank`ın bilânçosunu hiç göremeyen yatırımcının Sabah Gazetesi`ndeki hisselerine el konuldu. İnanılmaz bir günah işlendi. Bunu net olarak isteyen herkese her yerde söyleyebilirim. Biz aslında hortumcu yerine Türk halkının mallarını gasp ettik. Kim Uzan Grubu`nun hilelerinden haberdardı? Devlet bile yıllardır yakalayamamış ama çıkıp ÇEAŞ ortaklarına `burası borsa bilseydiniz` denilebiliyor. (Dini terim kullandım ki, belki vicdanî bir hareket oluşur)

Görüleceği üzere banka hortumculuğunda şu an mutlak suretle kaybeden yine sadece sıradan Türk halkı oluvermiştir. TMSF çaycıların altından Ferrari Maserati topluyor ama kimse o fırtınalı yıllarda servetlerine el onulmuş, olaylardan haberi olmayan yatırımcılara bakmıyor.

Zaten önceki yazılarımda değindiğim gibi bu suretle inanılmaz bir faizci ülke olduk. Artık doğru dürüst kimse servetini `burası borsa` denilen yere getirmiyor. Herkes varsa FAİZ, yoksa FAİZ diyor.

Ve en küçük krizde de kredileri kesen bankalar ülkeyi yüzde 13,8 küçülme ile dünya üçüncüsü yapıveriyor. Hak ve adalet gelmeden kimse ekonomik başarı beklemesin.